Çok güvendiğiniz bir kişiye gayrimenkulünüzü daha sonra geri almak üzere emaneten devrettiniz; daha sonra gayrimenkulünüzü istediğinizde, emanet gayrimenkulün iade edilmemesi halinde ne yapmalısınız ?
Bu durumda taşınmaz hukukunun çok nitelikli bir sorunu ile karşı karşıyasınız demektir. Bu durum hukuk literatüründe inanç sözleşmesi olarak isimlendirilmektedir.
İnanç sözleşmesi taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak veya mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar arasındaki gerçek amaç, teminat veya emanet olabilir.
Bu gibi durumlarda; daha sonra iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey (taşınır veya taşınmaz mal vb.) veya bir hakkın, iade edileceğine yönelik inanç ile devri söz konusudur.
5.2.1947 tarih 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına, gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında, gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin davalara (nam-ı müstear) tapu iptal ve tescil davasına konu olabileceği hususları açıklanmıştır. Ve yazılı delil ile ispatın mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.(Hukuk Genel Kurulu 2017/1829 E. 2021/635 K.)
İnanç sözleşmesinin, devir işleminden önce veya sonra yapılmasının pratik bir faydası bulunmamaktadır. Önemli olan karşı tarafında imzasını içeren yazılı bir belgenin bulunmasıdır.
Hukuk Genel Kurulu bir çok kararında şu değerlendirmelerde bulunmuştur.
“Uygulamada, açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa bile yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, inanç sözleşmesinin “tanık” dâhil her türlü delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 28.12.2005 tarihli ve 2005/14-677 E., 2005/774 K.; 14.11.2019 tarihli ve 2017/1-1254 E., 2019/1197 K. sayılı kararları).“
İnançlı işleme dayalı iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delil iledir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa; davacı 6100 sayılı HMK’nın 202.Maddesi uyarınca inanç sözleşmesini “tanık” dahil her türlü delille ispatlar.
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6100.pdf
Örneğin; ortaklığın giderilmesi davası açmak yerine, tüm hisseleri daha sonra iade edilmek üzere bir paydaşın üzerine topladınız ve daha sonra bundan vazgeçtiniz. Ve taşınmazı veya hissenizi geri istiyorsunuz ancak hisseleri üzerine alan emanetçi paydaş hisseleri iade etmiyor. İşte bu durumda inançlı işlem söz konusudur.
Ortaklığın giderilmesi davası ile ilgili aşağıdaki bağlantıdan ayrıca bilgi edinebilirsiniz. https://kenangoksu.com/ortakligin-giderilmesi-davasi/
Uygulamada, taşınmazlar emaneten devir yapıldığında, emaneten verilen gayrimenkulün iade edilmemesi sorunu çoğu kez yaşanmaktadır. Bu durumla karşılaşan bir kimsenin, yazılı ispat, delil başlangıcı kavramları ile tapu iptal ve tescil davalarında ispat kurallarını çok iyi yorumladıktan sonra bu davaları açıp-açmama konusunda karar vermesi gerekmektedir. Doğru karar verilmemesi halinde çok ciddi maddi kayıplar ile karşılaşması söz konusu olabilmektedir.
Sonuç olarak; yukarıda bahsedilen hususlarda, uygulamada sıkça hukuki sorunlar yaşanmaktadır. Makaleye konu edilen hususlar genel hatları ile ifade edilmiştir. Verimli bir sonuç alınması için her dosyanın ayrıntılı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Dosyada farklı durumların olup-olmadığının incelenmesi önem arz etmektedir. Aynı zamanda bu durum gayrimenkul hukuku avukatı seçerken doğru tercih yapmayı zorunlu kılmaktadır.
Daha kapsamlı bilgi almak için iletişim kısmından irtibata geçebilirsiniz.